Homo Homini Lupus

”Ne okuyorsun?” diye sordum.

Atticus kitabın kapağını gösterdi. ”Jem’in bir kitabı.” dedi.

Birden uykum açıldı. ”Neden onu seçtin?”

”Bilmiyorum canım. Uzun zamandır okumadığım bir kitaptı.”

”Yüksek sesle oku lütfen. Çok korkutucudur.”

”Olmaz.” dedi. ”Uzun zamandır yeterince korkutucu şeyler yaşadın.”

”Hiç korkmadım. Ayrıca hiç bir şey kitaplardaki gibi gerçekten korkutucu değil.”

Atticus kitapın ilk sayfasını çevirdi. Başımı dizine yasladım. ”Hmm,” dedi. ”Seckatary Hawkins’in Gri Hayaleti. Bölüm 1.”

Babamın sesi öyle boğuk ve dizi öylesine rahattı ki uyuya kaldım.

Saniyeler sonra beni ayakkabısıyla dürttü ve odama götürdü.

”Hiç de uyumuyordum. Söylediklerinin hepsini duydum. Bir gemi, Üçparmak Fred ve Ayyaş’ın Oğlu hakkında bir hikaye. Herkes de kulüplerini darmadağın edenin, her tarafa mürekkep dökenin Ayyaş’ın Oğlu olduğunu düşünüyordu ve…”

Beni yatağıma götürdü ve oturtturdu.

”Sonra onun peşine düştüler, asla yakalayamadılar çünkü onun neye benzediğini bilmiyorlardı ve Atticus, sonunda onu gördükleri zaman anladılar ki aslında o şeylerin hiçbirini o yapmamıştı…Atticus, o gerçekten iyi bir çocuktu…”

Atticus her tarafımı sıkı sıkı örttü ve ”İnsanların çoğu iyidir, Scout, yeter ki sen onları bir gün gör.”

To Killing a Mockingbird – Harper Lee (1960) ( Bülbülü Öldürmek )

painting about inequality ile ilgili görsel sonucu
Harmonia Rosales – Creation of God
”Una rinascita delle arti.” demiş Giorgio Vasari, antik zamanlardan sonra kalitesini kaybeden ve nihayet 15.yy’da tekrar eski çizgisine dönmeye başlayan İtalyan sanatının yeniden doğuşunu tarif etmek için. Una rinascita delle arti. Sanatın yeniden doğuşu. Ve bu sayede ilk kez Vasari tarafından kullanılan ve yeniden doğuş anlamına gelen ”rinascita” kelimesi Fransızcası ile ”renaissance”, yani Türkçesi ile ”rönesans” bu yazının teması olacak. Lakin olay ne Fransa’da ne de İtalya’da geçiyor. Çünkü konumuz Afro-Amerikan halkın yeniden doğuşu. Harlem Rönasansı.
Harlem Rönasansı’na geçmeden önce bu yazıyı yazmama kaynak olan iki güzel eserden de bahsetmek istiyorum. Birincisi, yukarıda son sayfasından alıntı yaptığım Bülbülü Öldürmek romanı. Bu kitap, bir çocuğun gözünden, dönemin Amerika’sında suçsuz yere idam edilen bir siyahinin, ki aslında bütün siyahilerin, beyazların gözündeki değersizlikleri anlatılmış. Oldukça etkileyici bir roman. İkinci eser ise henüz izlediğim Green Book ( Yeşil Rehber diye çevrildi sanırım. ). Bu filmde de bir İtalyan asıllı Amerikalı ile Afro-Amerikan piyanistin, bir yolculukla başlayan dostuluğu anlatılmış. Ve elbette bu filmde de beyazların, siyahilere karşı sahip oldukları ırkçı ve aşağılayıcı tutumlarına da sık sık yer verilmiş. Şiddetle izlenmesi tavsiye edilir.
Gelelim konumuza. Harlem Rönesansı, Afro-Amerikan sanat ve edebiyatının
20. yy.’ın başlarında yükselişini ve bu iki olgu sayesinde bir halkın başkaldırısını ifade eder. Harlem, New York’un bir semtidir. 19. yy.’da Amerikan Ic Savaşı’ın sona erip, birçok siyahinin özgürleşmesiyle, başta New York olmak üzere, diğer bütün kuzey şehirlerine büyük bir göç hareketi yaşandı. Harlem semti de bu göç hareketiyle, en yoğun siyahi nüfusun olduğu semtlerden biri haline geldi.
aaron douglas ile ilgili görsel sonucu
Aaron Douglas- Aspects of Negro Life: From Slavery Through Reconstruction

Bir özgürleşme yaşandı yaşanmasına lakin, ne o tarihlerde ne de tam anlamıyla bugün her şeyin yolunda gittiğinden söz edemeyiz Afro-Amerikanlar için. Hem sosyolojik hem de ekonomik anlamda bir çok sıkıntı yaşayan bu halk, “Biz varız ve bizim kendimize ait bir kimliğimiz var.” mesajını, başta şiir olmak üzere, sanat ve edebiyat yoluyla iletmeye başladılar.

charles alston ile ilgili görsel sonucu
Charles Alston-Exploration and Colonization
Bunun ilhamını da The Souls of Black Folk (1903) adlı sosyolojik eseri ile tanınan Afroamerikan tarihçi ve sosyolog W. E. B. DuBois’dan aldılar. DuBois, yeni bir siyahi kültürel bilinç ve gurur anlayışı ortaya koyarak genç yazar ve sanatçılara Afrika asıllı Amerikalılara özgü bir ses yaratmaları için ilham kaynağı oldu. Öyle ki ünlü  Afro-Amerikan, şair ve yazar Langdon Hughes şöyle diyecekti;

“Biz genç yaştaki zenci sanatçılar, artık korku ve utanç duymadan koyu renkli özbenliklerimizi ifade edebilmek istiyoruz.”

 

Bu amaçla, şiirde, müzikte, romanda, resimde, sokak sanatında, el sanatlarında, bu başkaldırının, burjuva Amerikan kültürüne karşı olan bu hareketin her ürününde bu anlayışın izlerini görmek mümkün oldu.
Genel hatlarıyla Harlem Rönesans’ını anlatmak istedim. Önemli olan zaten burada bir bakış açısı sunabilmek. Toplumlar içinde bulundukları en kötü durumlardan kurtulurken, öyle ya da böyle, az ya da çok bir şekilde sanata, edebiyata yüzlerini dönmüşler ve her yeniden doğaşa sanat bir şekilde eşlik etmiş. Belki de tam tersi olarak toplumlar sanata eşlik ederek yeniden doğabilmişler. Bundan sonra da bunun böyle olacağına şüphemiz yok. Yeter ki sanatçılar topluma sırtlarını dönmesinler.
Langdon Hughes
Zenciyim ben
Gece gibi,
Afrika’nın derinlikleri gibi kara.
Köleydim her zaman

Saray basamaklarını temizledim eski Roma’da.

 

harlem renaissance street art ile ilgili görsel sonucu

Yorum bırakın